Yazar: Natalia Ginzburg Kitap adı: İşte Böyle oldu Çeviri:Şemsa Gezgin, ilk basım:1947, 104 sayfa, Can yayınları

NATALIA GİNZBURG (14 Temmuz 1916 - 7 Ekim 1991)

Natalia Ginzburg, Palermo'da Yahudi bir baba olan Giuseppe Levi (ünlü bir insan anatomisi profesörü) ve Katolik bir anne olan Lidia Tanzi'nin kızı olarak doğdu. Babası özel eğitim almasını tercih ettiği için üniversite eğitimi almadı. Ginzburg, on iki yaşındayken ilk öykülerini yazmaya başladı.

( Annesi, Lidia Tanzi ve babası Guiseppe Levi)

SIcilya’da 1930’larda, Mussolini faşizminin demir yumruğu altında büyüdü. Giuseppe Levi ve Lidia Tanzi'nin beş çocuğunun en küçüğüydü.

Yahudi ve İtalyan faşistlerine karşı açık sözlü olan Levi ailesi, yerel faşist yetkililer tarafından acımasızca misillemeye maruz kaldı.

1938'de, Rus edebiyatı danışmanı ve akademisyeni olan Leone Ginzburg ile evlendi. 3 çocukları oldu. (Çocuklarından en büyüğü, Carlo Ginzburg şu anda California Los Angeles Üniversitesi'nde seçkin bir tarihçidir.) Leone Ginzburg, 1944 yılında Nazilerin kendisine uyguladığı işkenceler sonucu Regina Coeli hapishanesinde öldü.

(1938’de evlendiği ilk eşi Leone Ginzburg)


(Oğlu ünlü İtalyan tarihçi Carlo Ginzburg)

Eşinin ölümünden sonra Torino'ya yerleşti. Ginzburg, 1950 yılında aktör ve yazar Gabriele Baldini ile evlendi. İki çocuğu oldu. Baldini ile birlikte önce Londra'da, sonra da Roma'da yaşadı.

( 2. eşi Gabriele Baldini ile)

1950'ler ve 1960'lar, Natalia Ginzburg'un yazarlık kariyerindeki en üretken yıllar oldu. En iyi eserlerini bu dönemde yazdı.

Yazarın Türkçe’ye çevirisi yapılmış diğer eserleri; Akşamın sesleri, Sevgili Michele, Aile sözlüğü, Kente giden yol, Bütün dünlerimiz.

"Aile Sözlüğü", İtalya'nın 1963 Strega Ödülü'nü (Amerikan Pulitzer Ödülü ve Ulusal Kitap Ödülü'nün İtalyan versiyonu) kazandı.

Ginzburg, mutsuz, tatmin edici olmayan evliliklerin, engellenen ilişkilerin ve karmaşık, iç içe geçmiş ailelerin yazarıdır. Eserlerinde bu travmaları tasvir ederken duygusallıktan uzak ve son derece sıradan bir anlatım kullanır.

1983 ve 1987’de İtalyan Komünist Partisi’nden İtalyan Parlamentosu’na seçildi. 1991’de Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi’ne üye seçildi. Aynı yıl Roma’da öldü.

İŞTE BÖYLE OLDU

Yazarın okura not kısmında yazdığı, bizi duygu olarak romana hazırladığı cümleyi alıntılayarak başlamak istiyorum:

"...çünkü çok mutsuzdum ve istediği yerde otlasın diye mutsuzluğumun peşini bırakmıştım."

Natalie Ginzburg, evliliğin ve aile ilişkilerinin karmaşıklığını karakterler üzerinden çok etkileyici aktarmıştır. Roman, isimsiz bir kadının hikayesini anlatır. Bu kadın, kocasını öldürmüştür ve roman, bu cinayete yol açan olayları ve kadının iç dünyasını derinlemesine inceler.

Romana kadın, kocasını öldürdüğünü; “alnının ortasına ateş ettim”

itirafı ile başlar. Ancak, bu cinayetin nedenini ve nasıl gerçekleştiğini anlamak için, okuyucuyu geçmişe götürür.

Kadının bu evliliğe başlamadan önceki yalnızlık, kendine güvensizlik, ilk ilgi gösteren erkeğe aşk hissetmeye çalışması, sevişeceğini düşününce tiksinti duymasına rağmen onun tarafından tercih edilme isteği, yalnız kalmak istememesi hatta uygun insan olmadığını bile bile kendini ve karşısındakini bu evliliğe ikna etme süreci çok güzel işlenmiştir.

Evlilik ile bu duygular pek değişmez, daha ilk dönemlerinde hissettiği yalnızlık ve yabancılaşma duyguları, kocasının ilgisizliği ve kendi iç dünyasına kapanması ile de kadını giderek daha yalnız, mutsuz, şüpheci hissetmesine neden olur.

Her zaman nerede olduğunu bilmek istediğim için evlendim onunla. Oysa o, benim nerede olduğumu her zaman o bilir. Ama şimdi ben onun nerede olduğunu bilmiyorum. Sanki eşim değil. Bir eş her zaman nerede oldugunu bildigin insandır. Sana, 'Nerede?' diye sorduklarında hemen yanıt verebilmeni ve yanılmaktan kork-mamanı, sağlayan kişidir. Ama ben tanıdıklara rastlarım, bana, 'Alberto nerede?' diye sorarlar korkusuyla artık evden çıkmıyorum. Anlıyor musun, nasil cevap verecegimi bilemiyorum. Belki sana aptalca gelecek ama utanıyorum ve evden çıkmıyorum." sf47,48

Roman ilerledikçe, kadının kocasıyla olan ilişkisi daha da karmaşıklaşır. Kocasının sık sık seyahatlerinin bir aldatma olduğunu, yıllar öncesine dayanan, bir dargın bir barışık saplantılı bir aşk yaşadığı kocası tarafından itiraf edilir. Kadın, bir yandan kocasını anlamaya çalışırken, bir yandan da kendi duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Bir kızı olur ve bu saplantılı bağlılık kızına yönelir. Bağlılığını kızına yöneltince kocasının ayrılma talebini umursamaz. Her yönden özgür olan ve bazen de özendiği kuzeni ile gittiği seyahatte kızı menenjit geçirir ve ölür. Kocasının ilgisine yeniden çaresizlik ve hastalıklı bir ruh haliyle tekrar bağlanır.

Romanın sonunda, kadının cinayeti işlemesine yol açan olaylar silsilesi netleşir. Kadın, kocasının kendisini terk edeceğini düşüncesinden kurtulamaz ve bir süredir kocasının çekmecesinde içi dolu olarak duran silahı kullanma düşüncesini eyleme geçirir. Cinayet, kadının uzun süredir biriktirdiği öfke, hayal kırıklığı ve çaresizlik duygularının bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Sonuç

“İşte Böyle Oldu” kadınların evlilik ve aile içinde yaşadığı sorunlara, toplumsal beklentilerin kadınlar üzerindeki baskısına ve bireyin kendi kimliğini bulma mücadelesine ışık tutan bir romandır. Ginzburg'un sade ama etkili anlatımıyla, karakterlerin iç dünyaları ve duygusal karmaşıklıkları derinlemesine yansıtılır. Roman, okuyucuyu evlilik, ihanet, ölüm, saplantı, yalnızlık ve umutsuzluk gibi temalar üzerine düşünmeye teşvik eder.

https://www.instagram.com/olcayla_okuyorum?igsh=eXlmYTU0Nnl6YWph&utm_source=qr

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annie Ernaux, Seneler

Necib Mahfuz, Cebelavi sokağı’nın Çocukları

Julian Barnes , Bir Son Duygusu, ( (The Sense of an Ending)